Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan veriler ilgili bilim adamlarınca günümüz inançları üzerinden değerlendirilmiştir.
Buna göre kaya resimleri insanın varoluşunun devamına yönelik gönderilen mesajlardır ve ortaya konan eserler olmasa da varoluşun devamı bağlamında biz yaşayanlar onların öbür dünyası-ahiretidir.
Antik Mısır kültüründe ölümsüzlük mumyalama ve öte dünya yolculuğuyla ifade edilir. Sümer’de insan, yeraltı dünyasında gölgeler halinde varlığını sürdürür.
Semavi dinlerde ise ahiret; adalet, hesap ve eylemlerin karşılığı fikriyle gelişir. İslâm’da ahiret, “dünya hayatının devamı” değil, onun hakikat boyutudur.
Bu düşünceye göre bireyin her eylemi aslında bir yaşam alanı oluşturur. Sevgiyle yaklaşan, içinde ışıklı bir dünya kurar; zulüm eden, karanlık bir âlem inşa eder.
Dolayısıyla bireysel düzeyde her davranış insanın iç dünyasında yeni bir boyut açar.
Toplumsal düzeyde: İnsanlar birbirleri için “öte dünya” olurlar; çünkü birinin eylemi diğerinin hayatına etki eder.
Kozmik düzeyde: İnsan kendi küçük âleminde ne kurarsa, büyük âlemde onun karşılığını bulur.
Madde ve mana fünyası bağlamında ahiret ele alındığında bedenin sınırlı ömrü, zaman ve mekânla kayıtlıdır. Düşünce, bilinç ve anlam ise sonsuz yaşamın, ölümsüzlüğün izlerini taşır.
İnsan, maddeden manaya geçiş yaptığında ölüm ötesini sadece bir mekân değil, bir bilinç hâli olarak kavrar. Ahiret, aslında insanın varoluşunu bedenden bilince, bilinçten sonsuzluğa taşıyan bir köprü olur. Dini yerminolojide bunun adına sırat köprüsü denilmiştir.
Tarihsel süreçte ortaya çıkan değerlerin halen içimizde yaşadığı göz önüne alındığında sanat ve edebiyatın insanın ölümsüzlük arayışının bir ifadesi olduğu anlaşılmaktadır.
Dinlerin ahiret veya öte dünya inancını bireylerin eylemlerin karşılığını öte dünyada bulacağı fikriyle insanın adalet ihtiyacını tatmin etme amaçlı anlasa da aslında bireyin yaptığı her davranışın karşılığını anında ve uzun süre etkili olarak gördüğü herkesin kendisi ile yüzleşmesiyle anlaşılacaktır.
Belki de üzerinde yaşadığımız dünyanın, güneş sisteminin yok olmasıyla başka bir oluşum içinde var olunacağı düşüncesinden yola çıkılarak bu inanç üretildi. İnsanoğlunun buna yönelik faaliyetleri göz önüne alındığında da bu fikrin de karşılık bulduğu anlaşılmaktadır. Ama İslam’ın kıyamet ve ahiret anlayışının bundan farklı olduğu gözükmektedir.
Netice olarak bu inanç felsefe ruhun ölümsüzlüğünü düşünce yoluyla temellendirmeye çalışır. Tasavvuf, ölümsüzlüğü benliğin yok oluşunda ve Hakk’a yakınlıkta görür.
Ahiret kavramı, yalnızca geleceğe dair bir inanç değil, şimdiki hayatın da anlamlandırılmasıdır. İnsan bedeniyle fânî, ama bilinciyle ve eylemleriyle bâkîdir. Her insan, diğerleri için bir “öbür dünya”dır; çünkü birinin varlığı, diğerinin hayatına anlam katar. Ölümsüzlük, aslında bu iç içe geçmiş yaşam alanlarında, madde ile mananın, beden ile bilincin, dünya ile ahiretin birbirine dönüşmesinde gizlidir.