Düğün, kelime anlamıyla “toplanmak, bir araya gelmek” demek. Eskiden düğünler sadece iki kişinin evlenmesini kutlamak için yapılmazdı; köyün, mahallenin dayanışmasını gösterir, imeceyle hazırlanırdı. Yemekler ortak pişer, masraflar paylaşılır, komşular birbirine destek olurdu. Kısacası düğün, toplumun gücünün ve birliğinin en somut yansımasıydı.

Bugün durum farklı. Sosyal yardımlaşma artık devlet kurumları üzerinden yürütülüyor; eğitim, sağlık, güvenlik gibi işler yasalarla düzenleniyor. Düğün ise artık toplumsal bir zorunluluk değil, bireysel bir organizasyon hâline geldi.

Kapitalist sistem de bu boşluğu fırsata çevirdi. Salonlar, gelinlikler, fotoğrafçılar, takılar, konvoylar… Her biri ekonomik bir yük, her biri bir gösteriş alanı. Gençler evlenmekten çekinir oldu; aileler düğünün yükünü sırtlamak zorunda kalıyor. Bir zamanlar dayanışmayı simgeleyen düğün, bugün borç ve tüketimle başlayan bir süreç hâline geldi.

Elbette düğün hâlâ aile ve komşuluk bağlarını güçlendiriyor, hâlâ paylaşmanın ve sevincin vesilesi oluyor. Ama bu sevinç artık çok pahalıya mal oluyor.

Belki de çözüm, düğünü yeniden özüne döndürmek: Gösterişten uzak, yük değil, dayanışma ve birliktelik sunan bir toplanma hâline getirmek. Çünkü düğün, bir kültürün, bir toplumun gücünü göstermek için vardır; borç ve tüketim için değil.