Kökeninden Günümüze: Bilinç, Emek, Adalet ve Birlik Üzerine
İslam’ın 5 şartı-şehadet, namaz, oruç, zekât, hac-Kur’an’ın ilk dönemlerinden beri Müslüman yaşamının omurgasını oluşturur.
Kur’an’da bu beş ilke ayrı ayrı ve derin biçimde işlenmiştir: iman, ibadet, arınma, paylaşma ve birlik…
Ancak bu ilkeler, tek bir bütünlük içinde “beş şart” olarak ilk kez Hz. Muhammed’in sözlerinde (hadislerde) sistemleşmiştir.
En açık biçimiyle şu hadiste yer alır: “İslam beş şey üzerine bina edilmiştir: Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Resul olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak ve hacca gitmek.” (Buhârî, İman 1; Müslim, İman 20)
Bu formül, Hicri 2. yüzyılda (MS 8. yüzyıl) yazıya geçirilen hadis kitaplarıyla birlikte İslam öğretisinin temel ifadesi haline gelmiştir. Fakat bu ilkeler, yalnız ritüeller değildir; her biri insanın iç ve toplumsal hayatına dair bir bilinç çağrısıdır.
Şehadet – Yaşa on farkında olmak, yaşam amacı olarak birlik ve sevgiyi, paylaşarak yaşamın idrakinde ve farkında olmak. Bu aynı zamanda inancın imana evirilmesidir.
Kur’an’da iman, hayatın merkezine yerleştirilmiştir. Bu nedenle şehadet sadece “dil” ile değil, “hal” ile söylenen bir sözdür.
“Allah’tan başka ilah yoktur” demek herşeyi kapsayan bir güç olduğunu onun da adının şah/kapsayıcı, el ilah/Allah olduğunu Türkçe adı ile “Tanrı “olduğunun” bilinci ve farkındalığı demektir.
Bugünün insanı için şehadet; her nefeste varoluşa tanıklık etmek, yaşamın birliğini, kutsallığını ve anlamını fark ederek gerekliliğini yerine getirmek demektir.
Salat / Namaz – Emek, destek, duruş ve disiplin. Kur’an’da namaz, imanın eyleme dönüşmüş hâlidir. “Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin.” – (Bakara 43)
Beş vakit namazın özü, düzenli farkındalık ve eylemde istikrardır. Çağdaş anlamıyla bu, çalışmak, üretmek, topluma fayda sağlamak ve her gün yeniden yönünü hakikate çevirmektir. Her alın teri bir secdedir; dönüşümdür. Her dürüst emek bir duadır.
Oruç – Kanaat, Özdenetim ve Arınma. Kur’an orucu, sadece açlık değil, bilinç terbiyesi olarak anlatır: “Ey iman edenler! Oruç size farz kılındı ki, sakınıp korunabilesiniz.” – (Bakara 183)
Oruç, tüketim çağında bir direniştir. Nimetin kıymetini ve yaşama etkisini anlamak, kanaatkâr olmak, azla yetinmek, nefsi frenlemek ve anlamla doymaktır.
Modern dünyada oruç; inanç boyutundan kopartılarak zayıflama diyeti veya detoks olarak uygulansa da bireyin kendi varlığını, varlığı ve varoluşu anlaya bilmek için yaşamdan kesilerek bir müddet dışarıdan bakmakla birlikte toplumsal olarak da yardımlaşmak, israfı azaltmak, sade yaşamak ve dengeyi korumak demektir.
Zekât – Paylaşım, Adalet ve Dayanışma. Kur’an zekâtı, toplumsal adaletin temeline koyar: “Mallarından zekât ver ki, onunla onları arındırıp temizleyesin.”-(Tevbe 103) Kalanla da o varoluşa birlikte yaşamaya hak kazanmak demektir.
Zekât yalnız para değildir; bilgi, zaman, sevgi, emek paylaşımıdır. Gerçek zekât, fazlanın, faziletli olmanın farkına varmak ve onu insanlığa yansıtmaktır.
Hac-Birliğe Karışmak, Bütünle Buluşmak, varoluşun ve bireysel yaşamın kutsiyetinin bilincinde olmak. Kur’an haccı, tüm insanlığa açık bir çağrı olarak sunar: “İnsanlar içinde haccı ilan et ki, sana yaya ve deve üzerinde uzak yollardan gelsinler.”-(Hac 27)
Hac, birliğin pratiğidir. Kâbe’ye yürümek, benliğin dar alanından çıkıp evrensel birliğe katılmaktır. Orada herkese kendi bireyselliğiyle hayat hakkı vardır. Dil, renk, sınıf yoktur.
Bugün için hac; insanlığın ortak vicdanında buluşmak, birliğin bilincine ermek demektir.
Bu beş ilke, yüzyıllar boyunca hem inancın direği hem de insanlığın ahlak pusulası olmuştur.
Yaşamdan anlaşılmıştır ki bu beş ilkenin uygulama bilmesi için önce birey olmak, yani akıl kullanabilme yetkisinde sözleşmeyi anlayıp uyum sağlamayı gerektirecek nitelikte insan olmak, laiklik, sosyal adalet ve hukukun üstünlüğüne bağlı bir idare içinde yaşıyor olması gerekir. Bu konu da iman meselesi olarak ayrı bir yazıda ele alınacaktır.