Yeni yılda asgari ücrete yüzde 30 bandında bir artış konuşuluyor. Ama gel gör ki memlekette öyle bir ekonomik düzen oluştu ki, artık zam haberi bile insanları heyecanlandırmıyor. Çünkü herkes biliyor ki bu ülkede zam değil, enflasyon konuşuyor. Enflasyon nereden vuruyorsa, maaş oradan eriyor.
Bugün bir markete girseniz, bırak ayı, haftayı aynı fiyatla tamamlamak mucize. Ekmekten süte, yağdan kiraya kadar her şey uçmuş durumda. İnsanlar, daha maaşlarına zam yapılmadan zamların çoktan yapıldığını görüyor.
Böyle bir ortamda yüzde 30 zam açıklansa ne olur?
Daha ilk faturada, ilk market alışverişinde buhar olup uçuyor.
Devlet her yıl asgari ücreti “iyileştirdik, destek olduk” diye açıklıyor ama vatandaş şunu çok iyi görüyor:
Asgari ücret, asgari geçim olmaktan çıktı; asgari hayatta kalma ücreti bile olamıyor.
Sorun zamda değil, zammı eriten düzende.
Enflasyon dizginlenemiyor.
Etiketler değişim hızını herkes görüyor.
Kira piyasası kontrolden çıkmış.
Ulaşım, enerji, gıda… Her yerde yangın var.
Bu yangının ortasında yüzde 30 zam, su değil, dumana serinlik veren bir yelpaze sadece. Birkaç dakika ferahlatır ama ateşi söndürmez.
Asgari ücretlinin derdi, “Acaba kaç lira zam gelecek?” değil artık.
Dert şu:
“Bu zam birkaç ay dayanır mı?”
Kimse “yıla yayılan bir refah” beklemiyor, çünkü bu ülkede zamların ömrü mevsimlik bile değil; ilkbaharı göremeden kışa dönüyor.
Asgari ücretlinin istediği çok büyük şeyler değil:
Erimeyen bir maaş,
Her ay aynı temel ihtiyaçları karşılayabilme güvencesi,
Bir sonraki ayı düşünürken korku duymamak.
Ama enflasyon böylesine kontrolsüz giderken, verilen her zam sadece geçmiş kayıpları telafi ediyor, geleceği kesinlikle korumuyor.
Kısacası…
Yüzde 30 zam verildi diye kimse sevinmesin; çünkü Türkiye’de enflasyon durmadıkça zam, cebe girmeden raflarda erimeye mahkûm.